S10!Q Keneba$ı
Mesaj Sayısı : 54 Yaş : 31 Yer : Bursa
| Konu: Efsane Olmak Nedir? Paz 31 Ocak 2010 - 0:16 | |
|
Efsane olmak bir kupayı almak ise,o zaman Galatasaray'a bu paye verilirdi. Ama neden efsane Fenerbahçe'dir?
ÇÜNKÜ;
Efsane olmak kurtuluş gününden itibaren onurun,sportmenliğin adı olmaktır.
Efsane olmak ülkenin kurtuluşu için yetiştirdiğin fidanları gözünü kırpmadan cepheye yollamak,şehitlerinin ardından döktüğün gözyaşları ile yeni fidanları sulayabilmektir.
Efsane olmak ülkeni zapta gelen düşmana,onun Türk bayrağını çiğneyerek İstanbul'a inen komutanlarına meydan okumak ve onları futbol sahasında perişan ederken ülkenin insanına "Korkma bu memleket bu namertlerin boyunduruğu altına girmeyecek!" mesajını verebilmektir.
Efsane olmak bir ülkenin en zor gününde karanlıklara ateş yakanlara o ülke insanının bağladığı yürekleridir.
Efsane olmak 101 sene evvel edilen bir yeminin bir miras gibi babadan oğula,dededen toruna ,anadan kıza geçmesidir.
Efsane olmak isyankar olmaktır.Haksızlığa,adaletsizliğe,namussuzluğa karşı gelerek,onursuz birincilikleri reddetmek,başarıyı yalnızca alınteriyle ve bilek gücüyle kazanınca mübah saymak demektir.
Efsane olmak milyonlarca insanın bir anne gibi,bir baba gibi,bir sevgili gibi bazen bir din gibi seni sevmesi demektir.
Efsane olmak sana olan inancın yandaşlarınca hiç bitmemesi,"gitti" denilen şampiyonlukların geri gelmesi,"kaybedildi" denilen maçların kazanılması,"yenilmez" denilen rakiplerin yenilmesi demektir.
Efsane olmak,tüm rakiplerin sana karşı birleşmişken, kendinden ve Allah'ından başka kimsen yokken yanında,tek başına yalınkılıç rakiplerinin üzerine gidip zaferi elde etmektir.
Efsane olmak nokta kadar menfaate virgül kadar eğilmeyi reddetmek,rüzgarlar sert eserken bile bir çınar gibi dimdik durmak demektir.
Efsane olmak en zor günlerinde alaycı sözlere,kinli gözlere yüreğinden gelen bir haykırışla karşı gelmek asla ve asla boyun eğmemek ve sevgiline ihanet etmemek demektir.
EFSANENİN BİR YANI SARI, BİR YANI LACİVERT'TİR.
VE EFSANE "FENERBAHÇE"DİRAlıntıdır. EFSANENİN BİR YANI SARI,BİR YANI LACİVERTTİR... | Facebook | |
|
S10!Q Keneba$ı
Mesaj Sayısı : 54 Yaş : 31 Yer : Bursa
| Konu: Geri: Efsane Olmak Nedir? Paz 31 Ocak 2010 - 0:19 | |
| Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ****** de Fenerbahçeli’ydi. ******, 10 Ağustos 1928 günü, 3-3 berabere biten Gazi Kupası maçından sonra üçü Galatasaraylı ve ikisi Fenerbahçeli olan beş kişinin önünde aynen şunları söyledi: "Burada üçe üçüz... Çünkü ben de Fenerbahçeliyim!"
5 Haziran 1932’de Kulübümüzün Kuşdili’ndeki binası yanınca, ilk bağış yine Büyük Önderimiz’den geldi.
Mustafa Kemal ******’ün kulübümüzü ziyareti sırasında, hatıra defterimize yazdığı satırlar şöyledir;
"Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafa mazhar-i takdir olmuş bulunan asari mesaisini işitmis ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmeti tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim."
3.5.1918 - Ordu Kumandanı - Mustafa Kemal
9 AYRI OLAYLA DOĞRULANAN BİR GERÇEK: Son dönemlerde yine spor çevrelerinde ******’ün tuttuğu takımlar gündemde dolaşmaya başladı. Sanki dünyamızdan gidenlerden yeni haberler alınırmışcasına Türklerin Atasının zaman zaman taraf değiştirdiği izlenimleri bir çoğumuzu sadece güldürüyor.
Bazı basın yayın organlarında, örneğin değerli spor yazarı fanatik Beşiktaşlı Kazım Kanat’ın açıklamalarıyla büyük kurtarıcı Beşiktaşlı’ymış gibi gösteriliyor. Atamızın ölümünden 66 yıl sonra hangi takımı tuttuğu konusunda makaleler, hatta kitaplar yazılıyor. Adeta gaipten sesler geliyor. Ahiretin Sesi muhabirlerinin bildirdiği haberlere göre Büyük Atamız şimdi de BJK taraftarı. Jimnastik kulübümüzün bu konudaki son yoğun çalışması ise Vala Somalı tarafından ******’ün mutlak Beşiktaşlı ilan edilmesi. Kesin bir gerçek ortada dururken ******’ün hangi takıma sempati duyduğu, hangisine gönül verdiği konusu bilinçli olarak açılıyor, kafalar karıştırılmaya çalışılıyor. Bu kişiler ya da çevreler güneşi balçıkla sıvamaya kalkıyorlar. Bu tip insanlara "kafa karıştırmaloji uzmanları" demek yerinde olacak. Çünkü onların işi ortalığı bulandırmak. Gerçekten de ortaya attıkları iddiaların kafaları karıştırmaktan öte hiçbir değeri yok.
Galatasaraylı’lara gelince onların yakın zamana dek, bu konuda pek sesleri çıkmıyordu. Sadece geçmiş yıllarda birkaç yerde ******’ü şu kulübün bu kulübün taraftarı değil kulüpler üstü saymak gerek gibi bir görüş ileri sürdükleri görülmüştü. Son zamanlarda Fenerbahçeliliği tartışılmayan ****** Beşiktaşlılarca Beşiktaşlı ilan edilince, o denli uzun boylu değil demek istercesine, onlarda bu konuya daha sık girer oldular. Örneğin Galatasaray Kulübü’nün aylık resmi dergisinde birkaç kez ******’ü konu eden, onu kulüpler üstü gösterme çabalarında olan makaleler yayınlayarak "Tarihi Bir Mektubu Gün Işığına Çıkarıyoruz" dediler...
"ATATÜRK’ÜN FUTBOL MERAKI" adı altında Galatasaray Müzesi Müdür Yardımcısı ve Araştırmacı Adnan Işık yine bu konuyu işliyor. "Türk basınında zaman zaman ******’ün hangi takımı tuttuğu tartışmaları yapılır. Herkes onu kendi tarafına çektiği için de bir sonuca varılmaz. Bu yazıda bizim gayemiz, konuya tarafsız bir gözle ve belgelerin ışığında yaklaşmaktır."
Bunları yazdıktan sonra, Ali Sami Yen’in 1914 yılında binbaşı rütbesinde ki Mustafa Kemal’i Galatasaray’ın Rumenlerle yapacağı bir maça davet ettiğini bu davetin ******’e geç ulaştığını ama yine de Mustafa Kemal’in kulüp müzesinde hala saklanan davete teşekkür niteliğindeki cevabı mektubunu da yayınlıyor. O mektupta ******, "Davet mektubunuzu ancak dün sabah aldım. Fakat ben o gün doğrudan gidip maçı izledim." demektedir.
Galatasaray’a mektup yazdığı için "****** Galatasaraylı" mı diyelim? Fenerbahçe, Karşıyaka ve Altay kulüplerini ziyaret ettiği hatıra defterlerine izlenimlerini yazıp imzaladığı için onu Fenerbahçeli, Karşıyakalı ya da Altaylı mı sayalım? Yahut Güneş Kulübü’nü iki kez ziyaret ettiği için Güneşli ya da mütarekede annesi Akaretler’de oturduğu için onu ziyaret ettiği günlerde pencereden Beşiktaşlı jimnastikçileri seyredip Beşiktaşlı mı olmuştur diyelim? Bize sorarsanız bu savların hiçbiri doğru değildir. Onun hangi kulübü tuttuğuna en güzel cevap soyadındadır. O nasıl Türklerin Atası ise, böyle bir soruya da cevabı kesin olarak şu olacaktır : "Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim."
Sözün özü: İşte bu nitelikler hangi spor kulübünde, hangi takımda hangi sporcu da ise, ****** o kulübün, o takımın, o sporcunun taraftarıdır. Buraya dek Galatasaraylı’ların ****** konusunda ki görüşlerini özetledik. Sayın Adnan Işık yıllardır Galatasaray müzesinde görev yapıyor. Yüzlerce belge, bilgi her an elinin altında. Biz yine de 1914 yılında, ****** henüz Çanakkale müdafii (savunucusu) olarak bile ün kazanmamış bir subay iken, Ali Sami Yen’in daha yüksek rütbeli Osmanlı subayları dururken sadece binbaşı rütbesinde ki onu neden maça davet ettiğini anlayabilmiş değiliz.
Özetle Adnan Işık, "****** sadece Fenerbahçe kulübünün hatıra defterine izlenimlerini duygularını yazmamıştır. Galatasaray’a da maç davetinden ötürü teşekkür mektubu yazmıştır. Karşıyaka ve Altay Kulüpleri’nin hatıra defterlerine de duygularını yazmıştır. Güneş Kulübü’nün Taksim Sıraselviler’de ki lokalinde iki kez kulübün çay davetine katılmıştır. Annesini ziyarete gittiğinde Beşiktaşlı jimnastikçileri camdan izleyip ilgi göstermiştir gibi örnekler verdikten sonra, soyadından da belli o Türklerin Atasıdır. Ayrımcılık yapacak bir konumda ve karakter yapısında değildi. O nedenle tüm kulüplere aynı mesafede yaklaşmıştır." demeye getiriyor. Bundan öte Sayın Adnan Işık’ın yazısını bağlaması da ilginç. ****** her şeye karşın illa bir takıma sempati duydu ise, "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim." dediğine göre bu nitelikler hangi kulüpte varsa ****** o takımın taraftarıdır demeye getirmiştir. "
******, Galatasaray Spor Kulübü’nü kaza ile ziyaret etmiş, kulübün hatıra defterine duygularını yazmış olsa, Galatasaraylılar, Ata’nın kulüpler üstü tutulması gerektiğini, bu denli hararetle savunacaklar mıydı!" Bu son cümleleri ile aslında bir bakıma sanki ******’ün Fenerbahçeli olduğunu da saklamadan söylemiş oluyor ya neyse..! ******, Galatasaray Spor Kulübü’nü kaza ile ziyaret etmiş, kulübün hatıra defterine duygularını yazmış olsa, Galatasaraylılar, Ata’nın kulüpler üstü tutulması gerektiğini, bu denli hararetle savunacaklar mıydı! Yoksa onun Galatasaraylı olduğunu Beşiktaşlılara taş çıkartacak çeşitli sav ve teorilerle kanıtlamaya çalışıp, savunmayacaklar mıydı..! Şimdi artık son noktayı koyma adına bu konuyu bir kez daha tüm tarihi gerçekleri ve kanıtlarıyla inceleyip, irdeleyeceğiz.
ATATÜRK’ÜN FENERBAHÇELİLİĞİ: Biz Fenerbahçeli’lerin büyük gurur duyacağı bir ayrıcalık var. Fenerbahçe’mizi ****** de severdi ve her zaman büyük ilgi gösterirdi. İşte sizlere Atamız’ın Fenerbahçeli’liğini, onun camiamıza olan ilgisini gösteren, tartışmasız kanıtlayan tarihsel olayları, verileri zaman sırasıyla sunuyoruz.
1- ATATÜRK’ÜN FENERBAHÇE KULÜBÜNÜ ZİYARETİ Yıl 1918, Birinci Dünya Savaşı bütün hızıyla sürüyor. Düşman donanması, Mustafa Kemal’in başında olduğu, savunduğu Çanakkale Boğazı’nı geçememiş ve tam bir yenilgiye uğramıştı. Artık Mustafa Kemal’i başka cephelerde başka savaşlar beklemektedir. Bu arada cepheden İstanbul’a kısa bir tatile gelmiştir. Bu eşsiz kahramanın İstanbul’da yapacağı bir sürü işi, bir sürü teması olacağını tahmin etmek her halde güç olmasa gerek. Buna karşın o denli işinin arasında Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret etmek istemiştir. Bu istek bizzat o yıllarda Anafartalar Kahramanı olarak anılan Mustafa Kemal’den mi gelmiştir, yoksa yakın arkadaşı Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sabri Toprak mı onu yönlendirmiştir orası bilinmiyor. Ancak Sabri Bey’in onu yönlendirmiş olabileceği akla ve mantığa daha yakın.
Tarih 3 Mayıs 1918, İstanbul’da parlak bir ilkbahar güneşi olduğunu biliyoruz. Bu o gün kulüpte olanlardan öğrenilmiştir. Ayrıca yıllarca kulübümüzün en yaşlı üyelerinden olan 1907 doğumlu Kamil Dinçay ağabeyin kulübe çok yakın oturduğundan dolayı o günkü ziyareti 11 yaşındaki bir çocuk olarak baştan sona izlediğini bir çok yerde anlattığını biliyorum. Savaş, Osmanlı Devleti’nin başkentinde direkt olarak hissedilmese de sokaklarda gezen üniformalıların çokluğu bunu anımsatıyordu. Öğleden sonra Moda’dan Kuşdili’ne giden yolda iki kişi yürümekteydi. Bunlardan biri sivil kıyafetli sarı saçlı mavi gözlüydü. Bu, Anafartalar Kahramanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa’dan başkası değildi. Yanında İttihat ve Terakki Partisi Genel Sekreteri ve Büyük Atamız’ın en sevdiği arkadaşlarından biri hatta belki de birincisi Sabri Toprak vardı.
Zaten Birinci Dünya Savaşı sıralarında her İstanbul’a gelişinde Sabri Bey’in Moda’daki evinde kalırdı. Sabri Bey o sıralar kulübün o zamanki tanımıyla umumi reisi (genel başkanı) idi. ****** bu kez de Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olarak Filistin Cephesi’ne giderken birkaç günlüğüne İstanbul’a uğramıştı. Vakit öğleden sonra idi. Kuşdili Çayırı’nın yanında ki kulübümüzün Kuşdili Lokali’ne geldiler. Çanakkale’de düşmana geçit vermeyerek ünlenmiş artık herkes tarafından tanınan Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal ile Kulübü ziyarete geleceklerini Sabri Bey önceden bildirdiği için Fenerbahçeliler onu bekliyorlardı. Önce yorgunluk kahvesi içildi. Ardından da Dr. Hamit Hüsnü ve Elkatipzade Mustafa Beyler ile birlikte lokalin ikinci katında kupaların olduğu bölüm gezildi. Daha sonra Elkatipzade Mustafa Bey kendisine kulüp hatıra defterini uzattı. Fenerbahçeli’lerin bu aziz konuğu Fenerbahçe hatıra defterine hepinizin bildiği o ünlü sevgi ve takdir duygularını yazmıştır.
Genç kuşaklarında daha iyi anlayabilmeleri için tarafımızdan biraz sadeleştirip, günümüzün Türkçe’sine çevrilmiştir. "Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum. 3.5.1918 / Ordu Komutanı Mustafa Kemal "
Son olarak kulüpten ayrılmadan önce limonata içen Ulu Önder Atamız kulübümüzde aşağı yukarı iki saat kadar kalmıştır. Dönüş zamanı geldiğinde bu kez Fenerbahçe Kürek Şubesi’nin beyaz renkli iki çifte yarış teknesine (fıta) Kurbağalıdere kenarındaki kulübün iskelesinden binildi. Kürekte Elkatipzade Mustafa Bey vardı. Mustafa Kemal Paşa Fenerbahçeli’lere son söz olarak: "Fenerbahçe’ye sonsuz muvaffakiyetler (başarılar) dilerim, Allahaısmarladık" demişti.6- ATATÜRK KULÜBÜNE YARDIM EDİYOR 5 Haziran’ı 6 Haziran 1932’ye bağlayan gece Fenerbahçe’mizin Kuşdili’nde ki ahşap lokalinde yangın çıkmıştı. Kulüp binamız içindeki, tarihsel fotoğraflar, tüm branşlara ait malzemeler, kulübün tüm evrakları, kütüphane ve mobilyalar bina ile birlikte tamamen yandılar. Kısaca çok az eşya kurtarılabilmişti. Kulübümüz yuvasız kalmıştı. Gazeteler yardım kampanyaları açtılar. Örneğin Cumhuriyet Gazetesi her gün bağış yapanları adları ile yayınlıyordu. 20 Haziran 1932 pazartesi günü yapılan bağışlarla o güne kadarki bağış toplamının 791 Lira’yı bulduğunu Cumhuriyet Gazetesi’nden öğreniyoruz 21 Haziran 1932 Salı gününe ait 2917 no’lu Cumhuriyet Gazetesi’ni elinize aldığınızda ise 1. sayfanın sağ üst köşesinde bir haber dikkati çekiyordu. "Gazi Hazretleri Fenerbahçe’ye 500 Lira teberru ettiler." Atamızın gönderdiği bu 500 liralık bağış miktarını lütfen küçümsemeyin ve şunu da göz önüne alın. ****** bu tür harcamalarını kesinlikle hep kendi maaşından, cebinden yapardı. Yani bu bir tür devlet kesesinden hovardalık değildi. Gazeteyi incelediğimizde 10-12 günde yapılan toplam bağış miktarının 791 Lira olduğu görülüyor. Atamız tek başına 500 Lira göndermiş ve miktar bir anda 1300 Lira’ya fırlamıştır. Acaba ****** kendini neden bağış yapma zorunluluğunda hissetti. Bu bağış ******’ün Fenerbahçe Kulübü ile bir gönül bağı, bir gönül ilişkisi olduğunun en somut bir kanıtı bence... Yukarıda sizlere Atamızın gönül verdiği kulübüne yaptığı maddi yardımın miktarını açıkladık. Bu yardımın manevi değerinin hesaplanamaz ölçüde olduğunu söylememize gerek yok herhalde!..
7- "FENERBAHÇE SU TOPU TAKIMI GELSİN." ******’ün Fenerbahçeli oluşunun bir başka kanıtı da ilginçtir. 1987’de bir ziyaretimde rahmetli Rüştü Dağlaroğlu anlatmıştı. Onun ağzından sıcağı sıcağına tuttuğum notları biraz kısaltarak aktarıyorum. "Şahsi gayretlerimle Fenerbahçe su topu takımını kurdum. O zaman babam bana 5 lira haftalık veriyordu ki bu çok büyük bir meblağ sayılırdı. Ben kurduğum takım kulüpte üvey evlat muamelesi gördüğü için istisnasız bu paranın hepsini takıma harcıyordum. Zaten o zaman da kulübün gideri gelirinden fazla idi. Kulüpten bir lira yardım almadığım gibi örneğin Mahmutpaşa’dan aldığım bornozlar ve başlıklar ya çalınıyor ya kayboluyordu. İki hafta sonra yenisini almaya gittiğimde ise aynı renktekini bulamıyordum. Bu sıralarda ****** dinlenmek üzere Yalova’ya gelmişti. Onun onuruna Yalova’da çeşitli spor gösterileri düzenlemişler. Bir de Yalovalı gençler ile su topu karşılaşması öngörülmüştü, benim başlangıçta hiçbir şeyden haberim yoktu. Bir gün telefonum çaldı. Arayan Su Sporları Federasyonundan Rıza Sueri Bey’di. (O dönemlerde yüzme, sutopu, yelken sporları tek çatı altında örgütlenmişti.) Rıza Sueri bana pazar günü Termal Havuzunda Atanın huzurunda müsabaka yapmaya Fenerbahçe su topu takımının gideceğini ve hazırlanmamızı söyledi. Ben şaşırmıştım. Ancak o an bir şey soramadım. İki üç gün sonra Federasyona gittim, bütün isteğim takımı Yalova’ya götürmemekti. Çünkü o dönemdeki diğer su topu takımlarının hemen tümünün kıyafetleri bizden çok daha derli topluydu. Sueri’ye ısrarla Ata’nın huzuruna böyle çıkmanın saygısızlık olacağını ve başka bir takımı Yalova’ya göndermelerini söylediğimde; "Bu imkansız, gitmek zorundasınız" diyerek bana şiddetle karşı çıktı. Nedenini sorduğumda ise cevabı çok kısa oldu. "Elimizde değil, Gazi Paşa hazretleri öyle arzu ettiler".
8- "BÜSTÜMÜ KOYABİLİRSİNİZ." ****** büstlerinin her tarafa konulması ve heykelerinin dikilmesi konusunda hassastı. Gösterişli törenlerle yurdun dört bir yanını büstler heykellerle donatmak belli ki o eşsiz kahramana ters geliyordu. Yaşamı boyunca bu tip davranışları özendirmemiş uygun bulmamıştı. İnsanlar onun fikirlerini özümsemeli devrimlerinin bekçisi olmalıydı. Ancak bu konuda istisnalardan bir tanesini Fenerbahçeliler yaşadı. Fenerbahçe Kulübü’nün 1 Haziran 1934 yıldönümü bayramında stadına ant içerek bir ****** büstü koymak için istediği izini bizzat yine ****** kabul etmiş ve olur vermişti. Böylelikle Fenerbahçe Stadı Türkiye’de ******’ün büstünün konmasına izin verdiği tek stat olma özelliği ve onurunu hala taşımaktadır.
9- "FENERBAHÇE KULÜBÜ VE GENÇLİK BURADA DENİZ SPORLARI İLE UĞRAŞSIN" Galatasaraylı Spor Tarihçisi Haluk San 1981 yılında kaleme aldığı "Belgeleri ile Türk spor tarihinde ******" adlı çalışmasının 129. sayfasında şöyle yazar: "ATATÜRK 1937’DE FENERBAHÇE KOYUNDA " Yıl 1937 - ****** bir yıl önce üç kez gittiği Moda koyunun Fenerbahçe yönündeki durumunu yerinde incelemeyi uygun buluyor ve 1937 yılı yaz aylarında yanındakilerle birlikte Kalamış ve Fenerbahçe’yi gezerek, ilgililere önemli direktifler veriyordu. Bu konu, "Türk amatör sporunun hizmetinde 20 yıl İstanbul - İstanbul Yelken Kulübü 1952 - 72 adlı broşürün ilk sayfalarında şöyle bildirilmektedir: "Büyük kurtarıcımız ATATÜRK 1937 yılı yazında Fenerbahçe’yi gezerek, yanında bulunan devlet adamlarına ve diğer ilgililere mendireğin ve diğer yarımadanın büyük bir ihmal içindeki durumunu göstererek: Mendireğin onarılmasını ve Fenerbahçe’nin, gençliğin deniz sporları ile uğraşabilmesi için merkez yapılmasını arzu ettiğini söylemişlerdir. İşte K. ATATÜRK’ün bu emirlerini gerçekleştiren kuruluş olarak haklı ve sonsuz bir övünç duymaktayız."
Atamız burada dikkat ederseniz Türk gençlerinin ya da Fenerbahçeli gençlerin demiyor. (yani burada Fenerbahçe semtinde oturan gençler kastedilmiyor. O yıllarda Fenerbahçe burnunda ya da bugünkü Fenerbahçe semtinde zaten fazla oturan yoktu. Adres net ve açıktır, "Fenerbahçe’nin, gençliğin deniz sporları ile uğraşması" ya da bunu şöyle de tanımlayabiliriz: Gençlik Fenerbahçe Kulübü’nde deniz sporları ile uğraşsın. Burada Fenerbahçeli gençler deniz sporları yapsın..! Bu söylemde doğrudan Fenerbahçe Kulübü’nün ve onun gençlerinin amaçlandığı çok açık bir şekilde görülüyor. Atamızın 1937 yılında ki "Fenerbahçe Kulübü burada (Fenerbahçe burnunda) gençliğin deniz sporları ile uğraşmasını sağlasın." direktifi onun ölümünden yıllar sonra gerçekleşti. Cem Atabeyoğlu’nun Hisarbank Kültür Yayınları’ndan çıkan "****** ve Spor " 1981 adlı yapıtında da aynı konu işlenmektedir.
SONUÇ Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Kurtarıcı ve Devrimci’nin Fenerbahçe Kulübü’ne gösterdiği bu özel ilgi ve sevgiyi kanıtlamak için dokuz ayrı konuda dokuz ayrı olayı, anekdotu naklettik. Bu anlatılanlar, yazılanlar ayrı zaman ve mekanlarda geçmelerine karşın odak noktaları - ana fikir - tektir. " FENERBAHÇE SEVGİSİ"
Bu yazdıklarımızın hepsi tanıklarıyla ya da belgeleriyle kanıtlanmış gerçeklerdir. Bir kısmı zamanının gazete, dergi v.b. arşivleri tarandığında görülecektir. Bir kısmı da, o olayı bizzat yaşamış olanların daha sonra olayı üçüncü şahıslara nakletmeleri sonucu öğrenilmiştir. Fenerbahçeli olmayanlara sesleniyorum. Yokluktan yepyeni çağdaş bir ülke yaratan ****** hepimizindir. O eşsiz insanın Fenerbahçe’ye gösterdiği özel ilgi ve sevgiyi yani kulübümüzün taraftarı olmasını yadırgamayın, kıskanmayın. Sonuçta onunda herkes gibi duyguları, tutkuları, sevgileri olmasından doğal ne olabilir. O büyük insan kendini halkından soyutlamamış ve dört duvar arasına hapsetmemiş, hayatı boyunca halktan biri gibi davranmış ve yaşamış bir önderdi. O eşsiz insanla ilgili bir anekdotu bu konuyla doğrudan ilgili olduğu - örtüştüğü - için yazıyorum. Cumhuriyetin 12. yıldönümü ile ilgili törenler, düzenlemeler nedeniyle hazırlanan ve Ankara’nın çeşitli yerlerine asılacak dövizlerin listesi ******’e gösterilmiş. Bunlar arasında "****** en büyük Türk’tür." "Asırlar boyunca gelen en büyük Türk" ve bunlara benzer dövizler, afişler v.b. vardır. ****** listedeki bu tür ibarelerin bunlara gerek yok dercesine elindeki kalemle üstünü çizer (iptal eder) ve sadece şunu yazar: "ATATÜRK BİZDEN BİRİDİR."
20. yüzyılın eşsiz ve en büyük insanı ATATÜRK yaşamı boyunca bütün tercihlerini, doğru bildiklerini, inandığı gerçekleri, tutkularını, kamufle etmeden doğrudan halkıyla paylaşmıştır. Soruyorum : Kendi anlatımı ile bizden biri olan böyle bir insanın bir spor kulübünün taraftarı olmasında ne gibi bir olağanüstülük ya da tuhaflık olabilir. Yüce ******’ün gönül verdiği, taraftarı olduğu kulübü deklare etmemesi, belli etmemesi düşünülebilir mi? Bu konuya nokta koyarken Büyük Fenerbahçeli Rüştü Dağlaroğlu’nun "Fenerbahçe Tarihi" adlı büyük eserinde yaptığı şu değerlendirmeye tamamen katıldığımızı da ifade ederek buraya aynen alıyoruz.
"Büyük Kurtarıcının Fenerbahçe Kulübü’ne gösterdiği bu özel ilgi, sevgi ve muhabbeti kesinlikle yadırgamamak ve çok da görmemek gerekir. Fenerbahçe gibi Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına her aşama ve sahada hizmet veren, her türlü tehlikeyi göze alıp silah ve adam kaçıran, futbol takımından hepsi subay beş elemanını SAKARYA savaşlarına gönderen, o karanlık yıllarda en güçlü düşman takımlarını ard arda yenerek, ulusuna ümit ve iman aşılayan ve böylece genç cumhuriyetin temel mayasında PAY SAHİBİ olan bir kulübü Ulu Önder elbette ki özel bir sevgi ile sevecek ve hatta 10 Ağustos 1928 akşamı yaptığı gibi. "BEN DE FENERBAHÇELİYİM.." derken bunu övünerek söyleyecekti."
****** tüm kulüplere aynı davranmıştı ya da Beşiktaşlı idi savını ortaya atanlara son olarak şunu yazmama izin veriniz: O Karşıyaka kulubünün defterine duygularını yazmıştı, Altay kulübünde de aynı şeyi yapmış, bir de maçını izlemiştir. Beşiktaşlı’ları evinin camından seyretmiş, onlarla bir kez konuşmuş, Galatasaray’ın maç davetine teşekkür mektubu yazmış, bir kez maçını izlemiş Güneş Kulübünün iki kez çayına gitmiştir. Tüm bunlar onun Türk gençliğini Türk sporcularını ve spor kulüplerimizi ayrı ayrı çok sevdiğini gösteriyor. Zaten Türkiye Cumhuriyetini gençlere emanet edişinden de bu özel sevgi ve güven anlaşılabilir. Ancak aynı ******’ün Fenerbahçe’ye olan sevgi ve muhabbeti bir üstünlük apayrı bir özellik taşımıştır. Çünkü Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret etmiş, hatıra defterine duygularını yazmış, maçına gitmiş yaz balosuna katılmış, yangından sonra kulübüne maddi yardımda bulunmuş, Yalova Termal’deki gösteri maçına Fenerbahçe su topu takımını davet ettirmiş, stadına büstünün konmasına izin vermiş, Fenerbahçe kulübü mensuplarının deniz sporları ile iglilenmesi isteğini dile getirmiş bu konuda direktif vermiştir. Herşeyden önemlisi tüm bunları hiç hesaba katmamıza gerek bırakmayacak şekilde iki kez Fenerbahçeli’liğini deklare etmiştir. ******’ün hala Beşiktaşlı olduğunu savlayanlara ya da onun kulüpler üstü sayılması gerektiğini yazıp çizenlere bugün ne dememiz gerektiğini siz değerli okuyuculara bırakıyorum. Eskiden bu kişilere Kulüpçü denirdi. Bunların yaptıkları gerçekten de tam bir kulüpçülük...
Galatasaraylı Haluk San ile Fenerbahçeli Rüştü Dağlaroğlu spor tarihçileri olarak " Türk Futbol Tarihi" adlı kitabın hazırlanması sırasında Dağlaroğlu’nun Taksim’deki evinde yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan birinde Haluk San, Dağlaroğlu’na , " ******’ün Fenerbahçeli olduğunu biliyor muydun? " diye sorduktan sonra Ruşen Eşref Ünaydın’dan duyduğu ******’ün Ben de Fenerbahçeliyim dediği anektodu anlatmaya kalkınca, Dağlaroğlu "Bunu bize 1951’da Atina’da kendisi anlatmıştı. Benden başka salonda diğer atletler de vardı" demiştir. Bu olayı Rahmetli Rüştü Dağlaroğlu’nun oğlu Müjdat anlattı. Kendisine bu yazıda verdiği bilgiler için şükranlarımızy sunarız.Fenerbahçe Dergisi Mart 2003 Sayısından.. | |
|
the_free Moderatör
Mesaj Sayısı : 35
| Konu: Geri: Efsane Olmak Nedir? Ptsi 1 Şub. 2010 - 12:59 | |
| daha bunları hala yalanlayanlar var!!! | |
|